şubat 1970 tarihinde, filim dergisi'nde hakkında bir yazı yazılmıştır.
stockholm'de 18 eylül 1905'te doğdu. asıl adı greta lovisa gustafsson'dur. para sıkıntısı çeken garbo ilkin bir büyük mağazada satıcılık yapar, sonra da kısa reklam filmler çevirir. 1922'de "serseri peter" adındaki bir güldürü filminde oynadı. bunun hemen ardından da aktris olmaya karar vererek bir tiyatro okuluna yazıldı. burada rejisör mauritz stiller'le tanışır. stiller, ondaki son derece kuvvetli başarıya erme isteğini farkeder, onu himayesine alır - takma adını da ona yine Stiller vermiştir - Gösta Berling'in Hikâyesi adlı filminde lars hanson'la birlikte ilk büyük rolünde oynatır. Stiller'in başyapıtı olan bu film, bütün dünyanın ilgisini mesleğe yeni başlayan bu yıldızın üstüne çeker. Bundan sonra, baş oyunculuğunu Asta Nielsen'in yaptığı, Pabst'ın Neşesi Sokak adlı filminde ikinci derecede bir rolde görürüz onu (1925). Bu yıllarda İsveç sineması bir kriz geçirmektedir. Bu nedenden Stiller giderek Hollywood'a yönelmiş ve Garbo'yu da yanına katıp ABD’ye göç etmiştir.
Stiller, kendisi ve Garbo için imzaladığı kontrata rağmen, louis b. mayer bu genç aktrise hiç ilgi göstermemiş, hatta Garbo, New Yorkta bir süre için işsiz kalmıştır. İşte, bu sırada fotoğrafçı Arnold Genthe'nin dikkatini çekmiş ve Genthe'nin yayınladığı fotoğrafları, büyüleyici, esrarengiz, Büyük Garbo ef sahnesinin yayılmasına sebep olmuştur. Bundan böyle de, ilk Hollywood filmi Sel'den sonra, erkeklerin mahvına sebep olan ve onları acı bir biçimde suç işlemeye sürükleyen, meş'um kadın tipini canlandırır: ilk büyük başarısı 1926'da, romantik "jeune-premier' John Gilbert ile birlikte çevirdiği Vücut ve Şeytan filmidir. Bu iki yıldızın, «çağın âşıkları» biçiminde bir çift durumuna gelmesinden sonradır ki Garbo, Yüce Garbo olarak belirmiş ve pek çok genç kız tarafından taklit edilen solgun ve oldukça sert yüzü, dünyada bir sürü kalbi heyecanla attırmıştır.
1927'de çevirdiği Aşk - anna karenine filmiyle daha sevimli rollerde karşımıza çıkmaya başlar ki, bu filmde de Tolstoi Garbo'nun hizmetine girmiştir, sanki. Seyircisinin isteğine uygun bir biçimde gittikçe daha büyüleyici ve çekici olan Garbo, Stiller'in ölümüyle büyük bir ruh çöküntüsü geçirir. Büyük oyuncu Garbo, sesli sinema sınavını da büyük bir kolaylıkla geçer ve Grand Hotel'de çevresinde toplanmış yıldızlar anıtını yiğitçe ayakta tutar. Bununla birlikte fobi derecesindeki reklâm düşmanlığı, onu gittikçe artan hayranlar halkasını kırmaya iter. Gün geçtikçe bir kaç dostunun dışında herkesle ilişkisini keser. John Gilbert ve orkestra şefi Sotokowski'yle salt reklâm nedenlerinden ötürü ilişkisi olduğu söylenilir. Garbo bu dönemde film çevirmekte devamla yetinmiş ve iki kez New York sinema eleştirmenleri ödülünü almıştır; bunlardan biri Aşk adlı filmin, bir biçimde yeniden çevrilmesi olan Anna Karenine, öbürü de, onun en iyi rollerinden biri olan "Camille" içindir.
Bütün bunların yanısıra Garbo, salt ticari yönden M.G.M. şirketinin gözünden gitgide düşer, bu arada Lubistch'in senaristliğini yapmakta olan billy wilder'in düşsel ve hatta komik bir rol olan Ninotcka teklifini kabul eder. Bu rolle Garbo, ilk kez püriten bir kapalılıktan daha açık bir kadınlığa şampanya eşliğinde, yönelmeye çalışır. Bu filmin başarıya ermesi kendisinde film çevirmeğe devam etmesi cesaretini uyandırır ama İki Yüzlü Kadın tam bir fiyasko olur. Büyük Garbo, artık kendinde yeni bir deneye girme cesaretini bulamaz ve beyaz perdeden, önceleri geri dönmek niyetiyle, sonraları kesinlikle, çekilir.
Çevresindekiler, geri dönmemesini, dönüşü gerektirir bir konunun yokluğuna bağlamakta ısrar ederler. Saygısız fotoğrafçıların uzun süre beslediği, yeniden ortalarda gözükmesi umudu, gittikçe kaybolur. Bugün bile Greta Garbo, kadın güzelliğinin, duygusal erotizmin ve derin tutkunun, sinematografik alandaki ifadesi olarak anılmaktadır. Gerçekte ise bu bir beğeni meselesidir, kişisel ve Garbo «efsanesi» ile şartlandırılmış bir beğeni. Bazı muhalif kişilerin gözünde ise Garbo, oscar wilde'ın çoğunlukla haksız «kadın gizi olmayan bir sfenks'e benzer» sözünün uygulamadaki basit bir örneğidir.
Garbo, kimi iyi olan filmlerinin (Et ve Şeytan, anna christie, camille gibi) tümünü, daha ilk parlayışından başlayarak kurtarmayı bilmiştir.
Şunu da belirtmek gerekir ki toplumsal, ahlâkî ve hatta tarihi bir olay olan Garbo, bir çelişkiyi yaşatmayı başarmıştı: son kertede çekingen, tutuk ve önüne geçilmez soğukluktaki yapısını, cinsel çekiciliği ve tutkunun uçurumlarını içinde saklayan bir yapı olarak kabul ettirmiş olmak çelişkisiydi bu. Bu anlamda Garbo, sinemada, tılsımlı değerlerin varlığını ispatlayıcı önemli bir örnek olarak kalacaktır.
filim dergisi - 1. sayı - şubat 1970
sayfa: 4,5,6
https://arsivsozluk.com/d/42
Devamını okuyayım...stockholm'de 18 eylül 1905'te doğdu. asıl adı greta lovisa gustafsson'dur. para sıkıntısı çeken garbo ilkin bir büyük mağazada satıcılık yapar, sonra da kısa reklam filmler çevirir. 1922'de "serseri peter" adındaki bir güldürü filminde oynadı. bunun hemen ardından da aktris olmaya karar vererek bir tiyatro okuluna yazıldı. burada rejisör mauritz stiller'le tanışır. stiller, ondaki son derece kuvvetli başarıya erme isteğini farkeder, onu himayesine alır - takma adını da ona yine Stiller vermiştir - Gösta Berling'in Hikâyesi adlı filminde lars hanson'la birlikte ilk büyük rolünde oynatır. Stiller'in başyapıtı olan bu film, bütün dünyanın ilgisini mesleğe yeni başlayan bu yıldızın üstüne çeker. Bundan sonra, baş oyunculuğunu Asta Nielsen'in yaptığı, Pabst'ın Neşesi Sokak adlı filminde ikinci derecede bir rolde görürüz onu (1925). Bu yıllarda İsveç sineması bir kriz geçirmektedir. Bu nedenden Stiller giderek Hollywood'a yönelmiş ve Garbo'yu da yanına katıp ABD’ye göç etmiştir.
Stiller, kendisi ve Garbo için imzaladığı kontrata rağmen, louis b. mayer bu genç aktrise hiç ilgi göstermemiş, hatta Garbo, New Yorkta bir süre için işsiz kalmıştır. İşte, bu sırada fotoğrafçı Arnold Genthe'nin dikkatini çekmiş ve Genthe'nin yayınladığı fotoğrafları, büyüleyici, esrarengiz, Büyük Garbo ef sahnesinin yayılmasına sebep olmuştur. Bundan böyle de, ilk Hollywood filmi Sel'den sonra, erkeklerin mahvına sebep olan ve onları acı bir biçimde suç işlemeye sürükleyen, meş'um kadın tipini canlandırır: ilk büyük başarısı 1926'da, romantik "jeune-premier' John Gilbert ile birlikte çevirdiği Vücut ve Şeytan filmidir. Bu iki yıldızın, «çağın âşıkları» biçiminde bir çift durumuna gelmesinden sonradır ki Garbo, Yüce Garbo olarak belirmiş ve pek çok genç kız tarafından taklit edilen solgun ve oldukça sert yüzü, dünyada bir sürü kalbi heyecanla attırmıştır.
1927'de çevirdiği Aşk - anna karenine filmiyle daha sevimli rollerde karşımıza çıkmaya başlar ki, bu filmde de Tolstoi Garbo'nun hizmetine girmiştir, sanki. Seyircisinin isteğine uygun bir biçimde gittikçe daha büyüleyici ve çekici olan Garbo, Stiller'in ölümüyle büyük bir ruh çöküntüsü geçirir. Büyük oyuncu Garbo, sesli sinema sınavını da büyük bir kolaylıkla geçer ve Grand Hotel'de çevresinde toplanmış yıldızlar anıtını yiğitçe ayakta tutar. Bununla birlikte fobi derecesindeki reklâm düşmanlığı, onu gittikçe artan hayranlar halkasını kırmaya iter. Gün geçtikçe bir kaç dostunun dışında herkesle ilişkisini keser. John Gilbert ve orkestra şefi Sotokowski'yle salt reklâm nedenlerinden ötürü ilişkisi olduğu söylenilir. Garbo bu dönemde film çevirmekte devamla yetinmiş ve iki kez New York sinema eleştirmenleri ödülünü almıştır; bunlardan biri Aşk adlı filmin, bir biçimde yeniden çevrilmesi olan Anna Karenine, öbürü de, onun en iyi rollerinden biri olan "Camille" içindir.
Bütün bunların yanısıra Garbo, salt ticari yönden M.G.M. şirketinin gözünden gitgide düşer, bu arada Lubistch'in senaristliğini yapmakta olan billy wilder'in düşsel ve hatta komik bir rol olan Ninotcka teklifini kabul eder. Bu rolle Garbo, ilk kez püriten bir kapalılıktan daha açık bir kadınlığa şampanya eşliğinde, yönelmeye çalışır. Bu filmin başarıya ermesi kendisinde film çevirmeğe devam etmesi cesaretini uyandırır ama İki Yüzlü Kadın tam bir fiyasko olur. Büyük Garbo, artık kendinde yeni bir deneye girme cesaretini bulamaz ve beyaz perdeden, önceleri geri dönmek niyetiyle, sonraları kesinlikle, çekilir.
Çevresindekiler, geri dönmemesini, dönüşü gerektirir bir konunun yokluğuna bağlamakta ısrar ederler. Saygısız fotoğrafçıların uzun süre beslediği, yeniden ortalarda gözükmesi umudu, gittikçe kaybolur. Bugün bile Greta Garbo, kadın güzelliğinin, duygusal erotizmin ve derin tutkunun, sinematografik alandaki ifadesi olarak anılmaktadır. Gerçekte ise bu bir beğeni meselesidir, kişisel ve Garbo «efsanesi» ile şartlandırılmış bir beğeni. Bazı muhalif kişilerin gözünde ise Garbo, oscar wilde'ın çoğunlukla haksız «kadın gizi olmayan bir sfenks'e benzer» sözünün uygulamadaki basit bir örneğidir.
Garbo, kimi iyi olan filmlerinin (Et ve Şeytan, anna christie, camille gibi) tümünü, daha ilk parlayışından başlayarak kurtarmayı bilmiştir.
Şunu da belirtmek gerekir ki toplumsal, ahlâkî ve hatta tarihi bir olay olan Garbo, bir çelişkiyi yaşatmayı başarmıştı: son kertede çekingen, tutuk ve önüne geçilmez soğukluktaki yapısını, cinsel çekiciliği ve tutkunun uçurumlarını içinde saklayan bir yapı olarak kabul ettirmiş olmak çelişkisiydi bu. Bu anlamda Garbo, sinemada, tılsımlı değerlerin varlığını ispatlayıcı önemli bir örnek olarak kalacaktır.
filim dergisi - 1. sayı - şubat 1970
sayfa: 4,5,6
https://arsivsozluk.com/d/42